Televizyon; Ne Getiriyor, Ne Götürüyor?
Televizyon giderek günlük hayatımızda vazgeçilmez bir alışkanlık haline dönüşmeye başladı. Aileler işlerinden arta kalan zamanı büyük çoğunlukla televizyon başında geçiriyorlar. Televizyon izleme alışkanlığı neredeyse bir bağımlılık, esaret halini alıyor. Televizyon karşısında çok fazla zaman geçirmek hem yetişkin insanların hem de çocukların zihinsel gelişimini olumsuz yönde etkiliyor.
Televizyonun giderek aileleri esir alması, tüm dünyanın dikkatini televizyonun kişiler üzerindeki etkileriyle ilgili düşünmeye ve bu konuyla ilgili çalışmalar yapmaya yöneltti. Batıda televizyonun aile içinde bu denli etkili olmasının gelecek nesilleri nasıl etkileyeceği üzerine çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Aile içi sorunların artmasında ve boşanmalarda televizyonun etkisinin olup olmadığını araştıran çalışmalar yürütülüyor. Hatta Alzheimer hastalığının ortaya çıkmasında televizyonun etkili olduğuna dair ciddi bulgular var. Çağın hastalıklarından biri olan ve kadınlarda daha sık görülen panik atak ve depresyonun sebeplerinden birisinin bağımlılık derecesinde televizyon izlenmesi olduğu pek çok uzman tarafından dile getirilmektedir. Öyle görünüyor ki yakında sigara bağımlılığı gibi televizyon bağımlılığı da psikiyatri kitaplarına girecek.
Aşırı derecede televizyon izlemek kişinin yoğunlaşma becerisini bozmakta, beynini tembelleştirmekte ve pasifize etmektedir. Televizyon insana aşırı enerji ve uyarıcı yükleyerek beyni ve hafızayı olumsuz etkilemektedir. Nasıl ki bilgisayarın belleğini virüs çökertiyorsa insanın beynini aşırı enerji ve uyarıcılar çökertmektedir. Odaksız gelen uyarıcılar sistemde enerji birikimine neden olmakta ve dikkati dağıtmaktadır. Televizyon beyni yormadan bilgi verir. Hâlbuki beyni en çok geliştiren şey konuşmak ya da dinlemek değil, düşünmektir, yorum yapmaktır. Televizyon işte bu becerileri azaltmaktadır.
Araştırmalar, insanların çoğunun günde ortalama 3–4 saati televizyona ayırdığını ama aslında bunun 2 saati geçmemesi gerektiğini göstermektedir. Günde 2 saatten fazla televizyon izleyenlerde fiziksel ve psikolojik pekçok sorun ortaya çıkmaktadır. Almanya beyin antrenman kurumu başkanı Prof.Dr. Bern Fischer günde iki saat televizyon seyreden bir kişinin en az bir hafta zihinsel egzersiz yapması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bilgi 2 saat izlenen televizyonun bile zihinsel pek çok probleme neden oluğunu göstermektedir.
Televizyon insanlarda zihinsel tembelliğe neden olur. Beynin yorumlama ve düşünme ilgili kısımlarının gelişmesini engeller. Kişinin yorum yapma, analitik düşünme, sentez yapma, zihinsel beceri yönüyle öğrenme gücünü azaltır. Bireysel yaratıcılığı köreltir. Bu durum, çocuklarda daha da belirgin bir biçimde gözlemlenir. Televizyondaki görüntülerde 1 saniyede 24 kare(fotograf) akmaktadır. Son zamanlarda bazı ülkelerde özellikle reklemlarda 25. karenin de gönderildiği iddiaları da gündemdedir. Böylece televizyon insanın bilinçaltını etkisiz hale getirerek yönlendirir.Reklam ve şarkı kliplerinde hızlı akan ve ardı ardına gelen mesajlar adeta beyni mahvedip insanın duygu merkezine yani limbik sisteme (orta beyin) hücum etmektedir. Reklam ve kliplerin amacı neocortexi (ön beyin) devredışı bırakmaktır. Zaten reklamlarda ve kliplerde insan aklına dayalı çok fazka şey göremezsiniz, bunlar insanın tamamen duygularına hitap eder. Böylece beyne gelen bilgi belli bir süzgeçten geçirilmekden kişinin bilinçaltına yerleşir. Sağlıklı bir bilginin önce ön beyinden geçmesi gerekir.
Okuma ve düşünme kültürünün yerleşmediği bizim gibi toplumlarda televizyondan etkilenme daha yoğundur. Televizyon tek önlü iletişim kurma biçimiyle henüz bilinci oturmamış bir çocuğu savunmasız yakalamaktadır. Çocuk televizyona soru sormamakta, açıklama isteyememekte, itiraz edememektedir. 2 yaşındaki bir çocuğun bile televizyon açabildiği düşünülürse durumun çok daha vahim olduğu ortaya çıkıyor. Araştırma sonuçları, çocuk ne kadar şiddet görüntüsü izlerse, bunları hayatın çok normal ve kabul edilebilir bir parçası olarak algıladığını gösteriyor. Şiddet içeren programlar, aynı zamanda çocuğu bağırıp çağırmaya, zor kullanmaya, kavgaya ve çocuğun dış dünyayı vahşi, korkunç bir yer olarak algılamasına neden olabiliyor. Uzmanların özellikle dikkat çektikleri ayrım noktası, çocuğun yetişkin insanın minyatür bir örneği olmadığı. Bilgi edinme yöntemleri çocuğun yaşına ve gelişim evrelerinin seyrine göre farklılıklar gösteriyor. Örneğin, 2-5 yaşları arasındaki çocuk taklitçi olma özelliği taşıyor. Bu nedenle de televizyonda gördüğü şiddet içerikli sahneleri kendince oynamaya ve uygulamaya çalışması son derece normal. Televizyonun çocuğu savunmasız yakalaması onun televizyonda gördüğü karakterlerle kendini özleştirmesine, onun gibi davranmaya neden olmakta, çocuğun oluşacak kişiliğinin özgün olmasının önüne geçmektedir.
Televizyonun bir olumsuz etkisi ise aile içi iletişime ve etkileşime zarar vermesidir. Bu durum ailedeki sevgi, saygı ve güven bağını zayıflatmakta ve aile içinde psikolojik bir duvar örmektedir. Şiddet içeren film ve sahneler, haber bültenlerindeki olumsuz olaylar, kişinin adrenalin seviyesinin yükselmesine, bu da insanın aile, iş, arkadaş ve okul hayatında sürekli gergin ve stres içinde, kavga ve tartışma yaşamasına neden olmaktadır. Şimdi aklımıza şu soru gelmeli; acaba her yeni gelen kuşağın dikkati bir öncekine göre neden daha dağınık? Umarım bilinçli aileler olarak evde her odaya televizyon koyma, ev işlerinin yoğun olduğu saatlerde çocuğu televizyon başına yalnız oturtma, evde olduğumuz zaman diliminde sürekli televizyonu açık bırakma gibi alışkanlıklarımız yoktur.
Bu bilgiler doğrultusunda çocuklarınızla televizyon hakkında gerekli konuşmaları yapmalı, doğru televizyon izleme alışkanlığını kazandırabilmek için doğru televizyon izleme alışkanlığı edinmeniz gerektiğini unutmamalısınız.